İnsanoğlunun yaşamda temel güvencesi, aklın özgürlük yolundaki sürekli gelişimidir. İnsanın, ruhsal yaşamdaki yüceliş çabasına da gene akıl önderlik eder. Kişiyi iyiye, doğruya, güzele ve gerçek sevgiye götüren istek de gene aynı faktörlerden beslenir. İnsanoğlunun gelişim yolunda harcadığı çaba karşılıklı bir alışveriş olma niteliğini korudukça bireye olduğu kadar, topluma da yararlı olur. Aklın, kuvvetin ve güzelliğin eşit oranda oluşturacağı ‘’ ÜÇLÜ UYUM DENGESİ’’ ise ancak ve ancak akıl ile ruhun ortak birleşimiyle elde edilir.
Gerçek sevginin her türlü maddesel yarardan alınmış, karşılıksız bir duygu olduğunun dikkatle incelenmesi, insanlık adına kıvanç verici sonuçlar doğurur. Acaba, karşılıksız sevgi üzerinde ısrarla durulmasını gerektiren sebepler nelerdir? Başka tür sevgiler var da onun için mi karşılıksız sevgi diye nitelenen apayrı ruhsal bir yücelik üstünde yorum yapmak zorunluluğu ortaya çıkıyor. Ünlü bilgin FREUD’A göre aşk, ruhsal marazın ayrı bir türüdür ve bir bakıma tedavisi mümkündür. Karadut suyunun lekesini yine aynı şekilde karadut yaprağı çıkarırmış. Yani derdin geldiği yer nereyse ya da kimse derman da ondan gelir. FREUD bu görüşte belki de bir açıdan haklıdır. Çünkü ortada patolojik bir sevgi türünün de var olduğu bir gerçektir. Ama sevginin tümü de bu değildir. Nitekim maddeye dönük, ruhsal yaşamı tümüyle inkâr eden bazı doğma rejimleri, FREUD’U bu yorumundan ötürü başa taşımış.
İnsanlık kökü antik dünya bilgeliği diye nitelenen erdemlik ilkelerinin, umudu, şefkati ve sevgiyi besleyen temel kaynaklar olduğunu, daha binlerce yıl önce tanımıştı ve ruhsal kurtuluşu ancak onlarda bulmuştu. Çünkü umudun olduğu yerde şefkatin de olacağı ve bütün bunlardan, insana insanca yönelmenin tek yolu olan karşılıksız sevginin tatmin edilmiş olacağı muhakkaktı. İşte böylesine bir sevginin dayandığı akılsal ve ruhsal koşulların şaşmaz yorumunu, çağımızın büyük psikiyatrı CARL GUSTAV JUNG yapmış.
Günümüz insanında her zamanda çok baş gösteren ruhsal bunalımın nedenini şöylesine bir yorumla başlamış. ‘’ insanlık, siyasal nedenlerden olduğu kadar, bilimin korkunç, hatta şeytanca başarısından doğan gizli bir korku derin bir şüphe içindedir. Ama buna karşı yine bir çare bulunamamıştır ve bütün bu olayların insan ruhunun çoktandır ihmal edilmiş olmasındandır ki ileri geldiğinde de pek az insan inanmıştır.
Çıkar dünyasının katılığı içinde insan hiçbir yaradan beslenmeyen karşılıksız katıksız sevgiden çoğunlukla yoksun kalmanın tehdidi altında bunalmıştır.
Sevmek bir lütuf sevilmek ise ayrı bir lütuf…
Yorum yazarak İnanış Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İnanış Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İnanış Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İnanış Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak İnanış Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan İnanış Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler İnanış Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı İnanış Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.